Disleksi Nedir?
Disleksi, bireyin okuma, yazma ve heceleme becerilerini etkileyen nörolojik bir öğrenme güçlüğüdür. Genellikle zekâ seviyesi ile ilgili olmayan bu durum, bireyin dili işlemlemeşeklini etkileyerek harfleri, kelimeleri veya sesleri tanımlama ve organize etme yetisini zorlaştırır. Disleksiye sahip kişiler, okuma sırasında harfleri karıştırabilir, kelimeleri ters çevirebilir veya yazılı metinleri anlamlandırmada zorluk çekebilirler. Bu durum, eğitim hayatında belirgin hale gelse de aslında yaşamın erken dönemlerinde bazı işaretler gösterebilir. Örneğin, çocukluk çağında konuşmaya geç başlamak, kelimeleri yanlış telaffuz etmek veya ritmik tekerlemeleri öğrenmede zorlanmak disleksinin erken belirtileri arasında yer alabilir. Disleksi, farklı şekillerde ve seviyelerde ortaya çıkabilir. Bazı bireyler sadece harfleri ve kelimeleri karıştırırken, bazıları okuma hızında ciddi bir yavaşlık yaşayabilir. Okuma sırasında satır atlamak, kelimeleri eksik okumak veya yazarken harfleri yanlış sıraya dizmek gibi durumlar yaygın görülen belirtilerdendir. Bu zorluklar bireyin akademik başarısını etkileyebilir ve özgüven kaybına yol açabilir. Ancak, disleksi bir hastalık değildir; uygun eğitim teknikleri ve destekleyici yaklaşımlar ile bireyler okuma ve yazma becerilerini geliştirebilirler.
Özel eğitim yöntemleri, çok duyusal öğrenme teknikleri ve bireyselleştirilmiş öğretim planları, disleksiye sahip bireylerin başarıya ulaşmasına yardımcı olabilir. Aynı zamanda, sesli kitaplar, okuma yazılımı ve görsel destekler gibi teknolojik araçlar da bu bireyler için büyük bir kolaylık sağlayabilir. Disleksi tanısı koyulurken bireyin yaşına, eğitim geçmişine ve yaşadığı zorluklara dikkat edilir. Genellikle uzman psikologlar veya özel eğitim alanında çalışan profesyoneller tarafından yapılan testler ile belirlenir. Erken tanı, bireyin uygun destek programlarına yönlendirilmesi açısından oldukça önemlidir.
Disleksiye sahip bireylerin güçlü yönlerine odaklanmak, onların özgüvenini artırmada önemli bir adımdır. Çünkü birçok dislektik birey, yaratıcı düşünme, problem çözme ve sanatsal beceriler gibi alanlarda oldukça başarılı olabilir. Albert Einstein, Leonardo da Vinci ve Agatha Christie gibi birçok ünlü ismin disleksiye sahip olduğu bilinmektedir. Bu da, disleksinin bir engel olmadığını, aksine doğru yönlendirme ile bireylerin potansiyellerini ortaya çıkarabileceklerini göstermektedir. Eğitimciler ve ebeveynler, dislektik çocuklara karşı sabırlı olmalı ve onların öğrenme stillerine uygun yöntemler geliştirmelidir. Disleksi hakkında toplumsal farkındalığın artırılması, bu bireylerin eğitim sisteminde daha iyi desteklenmesine ve kendilerini ifade edebilmelerine olanak tanır.
DİSLEKSİ NEDEN OLUR?
Disleksi, beynin dili işleme ve okuma-yazma becerilerini düzenleyen bölümlerindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan nörolojik kökenli bir öğrenme güçlüğüdür. Bu durum, genetik faktörler, beyin yapısındaki işleyiş farklılıkları ve çevresel etmenler gibi çeşitli nedenlere dayanabilir. Araştırmalar, disleksinin genetik bir temele sahip olduğunu ve aile içinde nesilden nesile aktarılabileceğini göstermektedir. Eğer bir bireyin ebeveynlerinden biri veya birden fazlası dislektikse, çocuğun da disleksi geliştirme olasılığı daha yüksek olabilir. Beyindeki dil işleme bölgelerindeki yapısal ve işlevsel farklılıklar, disleksinin en temel nedenlerinden biridir. Beyin görüntüleme çalışmaları, disleksisi olan bireylerin, dili işleme sürecinde normal gelişim gösteren bireylerden farklı beyin aktiviteleri sergilediğini ortaya koymuştur. Özellikle, beynin sol yarımküresinde yer alan dil merkezleri olan Broca alanı, Wernicke alanı ve açısal girus gibi bölgelerde işleyiş farklılıkları olduğu gözlemlenmiştir. Bu bölgeler, sesleri tanıma, harf-ses eşleşmesi yapma ve kelimeleri anlamlandırma gibi önemli bilişsel süreçlerden sorumludur.
Dislektik bireylerde, bu süreçlerin daha yavaş veya verimsiz çalıştığı görülmektedir. Bunun sonucunda, bireyler harfleri tanımakta, sesleri ayırt etmekte ve kelimeleri anlamlandırmakta zorluk çekebilirler. Genetik faktörlerin yanı sıra, hamilelik ve doğum sürecinde yaşanan bazı komplikasyonlar da disleksi riskini artırabilir. Örneğin, hamilelik sırasında annenin sigara, alkol veya zararlı maddelere maruz kalması, erken doğum, düşük doğum ağırlığı ya da doğum sırasında oksijen eksikliği gibi durumlar, bebeğin beyin gelişimini etkileyerek disleksiye zemin hazırlayabilir. Ayrıca, bebeklik ve erken çocukluk döneminde yaşanan kafa travmaları, ağır enfeksiyonlar veya nörolojik hastalıklar da disleksiye neden olabilecek risk faktörleri arasındadır. Çevresel faktörler de disleksinin ortaya çıkmasında etkili olabilir.
Özellikle, erken çocukluk döneminde dil gelişimini destekleyen uyaranların eksikliği, okuma ve yazma becerilerinin gelişimini olumsuz etkileyebilir. Zengin bir dil ortamında büyümek, kelime dağarcığını geliştirmek ve fonolojik farkındalık kazanmak, okuma yazma sürecini kolaylaştıran unsurlar arasındadır. Ancak, disleksi yalnızca eğitim eksikliğinden kaynaklanmaz; temel nedeni beyin yapısı ve işleyişindeki farklılıklardır. Bu nedenle, dislektik bireylerin erken yaşta tespit edilmesi ve uygun eğitim yöntemleriyle desteklenmesi büyük önem taşır.
DİSLEKSİ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Disleksi, bireyin okuma, yazma ve dil becerilerini etkileyen bir öğrenme güçlüğü olduğu için belirtileri yaşa ve bireyin eğitim seviyesine göre farklılık gösterebilir. Bu belirtiler erken çocukluk döneminde fark edilebileceği gibi, bazı bireylerde ancak okul çağına geldiklerinde belirginleşir. Genel olarak disleksi belirtileri; harf ve sesleri ayırt etmede zorlanma, okuma ve yazmada gecikme, heceleme hataları, kelimeleri yanlış veya eksik okuma, düşük okuma hızı ve okunan metni anlamakta güçlük çekme gibi dil becerilerini kapsayan sorunlarla kendini gösterir. Dislektik bireylerde, dil öğrenme süreci diğer bireylere kıyasla daha uzun ve karmaşık bir süreç olabilir.
Örneğin, okul öncesi dönemde disleksiye sahip bir çocuk, konuşmayı yaşıtlarına göre daha geç öğrenebilir. Kelimeleri yanlış telaffuz edebilir, uzun veya karmaşık kelimeleri söylerken zorlanabilir. Örneğin, “helikopter” kelimesini “hekipoter” veya “domates” kelimesini “dotames” şeklinde söyleyebilir. Şarkı sözlerini veya tekerlemeleri ezberlemekte güçlük çekebilir. Ayrıca, sağ ve sol gibi yön kavramlarını karıştırabilir veya günlük rutinlerde sıralamaları hatırlamakta zorlanabilir.
İlkokul çağındaki dislektik çocuklar için en belirgin belirtilerden biri, harfleri ve rakamları ters yazma veya okuma eğilimidir. Örneğin, “b” ve “d” harflerini karıştırabilir, “6” ve “9” rakamlarını ters çevirebilir. Okuma sırasında kelimeleri atlayabilir veya satırları takip etmekte güçlük çekebilir. “Kedi” kelimesini “deki” olarak okuyabilir veya “sandalye” kelimesini “sandaye” şeklinde yanlış yazabilir. Ayrıca, alfabeyi sırasıyla söylemekte zorlanabilir veya günleri, ayları sırasına göre hatırlamakta güçlük çekebilir. Matematikte de benzer zorluklar yaşayabilir; örneğin, çarpım tablosunu ezberlemekte veya rakamları doğru sırayla yazmakta zorlanabilir.
Ortaokul ve lise döneminde disleksi belirtileri daha karmaşık hale gelebilir. Dislektiköğrenciler dersleri anlamakta zorlanmasa da not tutmak, yazılı anlatım yapmak ve sınav sorularını doğru okumak gibi akademik becerilerde zorlanabilirler. Örneğin, bir paragraf yazarken kelimeleri eksik bırakabilir, cümleleri yanlış sıralayabilir veya noktalama işaretlerini kullanmakta zorlanabilirler. Kitap okuma süresi, yaşıtlarına göre çok daha uzun olabilir ve okuduklarını anlamakta güçlük çekebilirler. Örneğin, bir hikâye kitabı okuduktan sonra olayların sırasını hatırlamakta veya ana fikri çıkarmakta zorlanabilirler. Ayrıca, yabancı dil öğrenme süreci, disleksiye sahip bireyler için daha zorlu olabilir çünkü yeni kelimeleri hatırlamak ve doğru telaffuz etmek konusunda ekstra çaba sarf etmeleri gerekebilir.
Disleksi belirtileri yetişkinlik döneminde de devam edebilir. Dislektik yetişkinler genellikle yazılı metinleri okurken daha fazla zaman harcar ve yüksek sesle okumaktan kaçınabilirler. Örneğin, bir toplantıda belgeyi yüksek sesle okumak zorunda kaldıklarında kelimeleri yanlış telaffuz edebilir veya cümleleri anlamakta zorlanabilirler. El yazıları genellikle düzensiz olabilir ve yazım hataları sıkça görülebilir. Çalışma ortamında, not almak, rapor yazmak veya talimatları takip etmek gibi görevler zorlayıcı olabilir. Ayrıca, yönleri karıştırma, bir programı planlama veya zaman yönetimi konularında da güçlük yaşayabilirler. Örneğin, bir randevu saatini sürekli unutabilir veya farklı günlere karıştırabilirler.
Disleksinin belirtileri bireyden bireye farklılık gösterebilir ve her dislektik birey aynı belirtileri yaşamayabilir. Ancak erken tanı ve doğru destek ile dislektik bireyler, güçlü yönlerini keşfedebilir ve eğitim hayatlarında başarılı olabilirler. Özel eğitim programları, bireyselleştirilmiş öğretim yöntemleri ve teknolojik destekler, dislektik bireylerin bu zorlukları aşmasına yardımcı olabilir. Disleksi, zekâ ile ilgili bir sorun olmadığı için, uygun stratejilerle bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmesi mümkündür. Bu nedenle, disleksibelirtileri fark edildiğinde profesyonel bir değerlendirme yapılması ve bireye uygun destek sağlanması büyük önem taşır.
DİSLEKSİ ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Disleksi, her bireyde farklı şekillerde ortaya çıkabilir ve çeşitli alt türleri bulunmaktadır. Genel olarak disleksi, bireyin yaşadığı zorlukların türüne ve nedenine bağlı olarak farklı kategorilere ayrılır. Temel olarak fonolojik disleksi, yüzeysel disleksi, görsel disleksi, derin disleksi ve hızlı isimlendirme güçlüğü olmak üzere beş ana disleksi türünden bahsedilebilir. Her tür, bireyin okuma, yazma ve dil becerileri üzerindeki etkilerine göre değişiklik gösterir.
Fonolojik Disleksi (Ses Temelli Disleksi), en yaygın disleksi türlerinden biridir ve bireyin harfleri ve sesleri eşleştirme yeteneğini etkiler. Bu tür disleksiye sahip bireyler, özellikle yeni kelimeleri öğrenirken veya bilinmeyen kelimeleri okurken zorlanırlar. Örneğin, “kalem” kelimesini okurken harfleri ayrı ayrı tanıyabilirler, ancak birleştirerek doğru bir şekilde okuyamayabilirler. “K” harfinin hangi sesi verdiğini bildikleri halde, kelimenin tamamını bir bütün olarak anlamlandırmakta güçlük çekebilirler. Bu durum, özellikle okuma öğrenme sürecinde fonetik farkındalığın gelişimini zorlaştırır.
Yüzeysel Disleksi (Ortografik Disleksi), kelimelerin görsel formlarını tanımakta güçlük çekme ile karakterizedir. Bu tür disleksiye sahip bireyler, düzensiz yazılan veya fonetik kurallara uymayan kelimeleri tanımakta zorlanır. Örneğin, İngilizce gibi fonetik olmayan dillerde “yacht” kelimesini seslendirerek okumaya çalışabilir ve “yaçt” gibi yanlış telaffuz edebilirler. Türkçede de “kütüphane” gibi uzun ve kompleks kelimeleri okurken zorlanabilirler. Kelimelerin yazım kurallarını öğrenmekte ve hatırlamakta güçlük çekerler, bu da yazım hatalarının sık görülmesine neden olabilir.
Görsel Disleksi, bireyin kelimeleri veya harfleri tanımlama ve hatırlama sürecindeki zorluklarla ilişkilidir. Bu tür disleksiye sahip bireyler, yazılı metni algılarken harfleri ters çevirebilir, harflerin sırasını karıştırabilir veya kelimeleri birbirine benzer şekilde algılayabilir. Örneğin, “ev” kelimesini “ve” olarak okuyabilir ya da “b” ve “d” harflerini karıştırabilirler. Ayrıca, satırları takip etmekte güçlük çekebilir, okuma sırasında satır atlayabilir veya kelimeleri eksik okuyabilirler.
Derin Disleksi, kelimeleri anlamlandırmada ciddi zorluklar yaşanan daha karmaşık bir disleksi türüdür. Bu türde bireyler, kelimenin tam anlamını kavrayamadan okuma yapabilirler ve genellikle kelimeleri birbirine benzeyen farklı kelimelerle değiştirebilirler. Örneğin, “masa” kelimesini “sandalye” olarak okuyabilirler. Soyut kavramları anlamakta daha fazla zorlanırlar ve genellikle somut kelimeleri okumakta daha başarılıdırlar. Bu nedenle, özellikle akademik alanda daha karmaşık metinlerle karşılaştıklarında anlam kaymaları yaşayabilirler.
Hızlı İsimlendirme Güçlüğü (RAN—Rapid Automatized Naming), bireyin gördüğü harfleri, sayıları veya nesneleri hızlı bir şekilde adlandırmada zorlanması ile karakterizedir. Bu tür disleksiye sahip bireyler, basit kelimeleri bile okumakta yavaş olabilirler çünkü beyinleri gördükleri sembolleri tanımakta ve adlandırmakta normalden daha fazla zaman harcar. Örneğin, “elma” kelimesini gördüklerinde, kelimeyi tanıyıp seslendirmeleri çok uzun sürebilir. Bu durum, akıcılığın azalmasına ve genel okuma hızının düşmesine neden olur.
Disleksinin her türü, bireyin okuma ve yazma sürecinde farklı şekillerde zorluklar yaşamasına yol açar. Ancak, bu zorluklar uygun eğitim teknikleri ve bireyselleştirilmiş öğrenme yöntemleriyle aşılabilir. Özel eğitim programları, çoklu duyusal öğrenme stratejileri ve teknolojik destekler, dislektik bireylerin bu güçlüklerin üstesinden gelmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle, disleksi türünün doğru bir şekilde belirlenmesi ve bireyin ihtiyaçlarına uygun destek sağlanması oldukça önemlidir.
DİSLEKSİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Disleksi teşhisi, bireyin okuma, yazma ve dil becerilerinde yaşadığı zorlukların değerlendirilmesiyle konulur. Bu süreç genellikle eğitimciler, psikologlar, özel eğitim uzmanları ve konuşma terapistleri tarafından yürütülür. Teşhis koyabilmek için bireyin yaşına ve gelişim seviyesine uygun testler yapılır. Öncelikle, bireyin eğitim geçmişi, aile öyküsü ve yaşadığı öğrenme güçlükleri ayrıntılı bir şekilde incelenir. Çünkü disleksi genetik geçişli olabilir ve aile bireylerinde benzer öğrenme güçlükleri bulunabilir. Ebeveynler veya öğretmenler, çocuğun harfleri karıştırdığını, okumada zorlandığını veya yazarken sık hata yaptığını fark edebilir ve bir uzmana başvurabilirler.
Disleksi teşhisinde kullanılan en önemli değerlendirme yöntemlerinden biri standartlaştırılmış okuma ve yazma testleridir. Bu testlerde bireyin okuma hızı, doğruluğu, anlama becerisi ve kelime dağarcığı ölçülür. Örneğin, bireye kısa bir metin okutulur ve ardından metinle ilgili sorular sorularak anlama seviyesi değerlendirilir. Dislektik bireyler genellikle okudukları metni anlamakta zorlanır, kelimeleri atlayarak veya yanlış okuyarak ilerlerler. Ayrıca, bireyin kelimeleri seslendirme şekli de analiz edilir. “Kelebek” kelimesini “kelebeke” gibi yanlış telaffuz edebilir veya “araba” kelimesini “abra” şeklinde eksik okuyabilirler.
Bunun yanı sıra fonolojik farkındalık testleri de teşhis sürecinde önemli bir rol oynar. Fonolojik farkındalık, kelimeleri oluşturan sesleri ayırt edebilme ve manipüle edebilme becerisidir. Örneğin, bireyden “kedi” kelimesindeki harfleri tek tek söylemesi veya kelimeyi ters çevirmesi istenebilir. Dislektik bireyler, bu tür görevlerde genellikle zorlanır çünkü sesleri ve harfleri zihinde doğru bir şekilde işleme konusunda güçlük çekerler. Benzer şekilde, heceleme testleri de bireyin harf-ses ilişkilendirme becerisini ölçmek için kullanılır.
Bilişsel ve nöropsikolojik testler de disleksi teşhisinde kullanılan diğer araçlardır. Bu testlerde bireyin hafıza, dikkat, işlem hızı ve görsel-uzamsal becerileri değerlendirilir. Örneğin, bireye kısa süreli belleğini ölçmek için bir dizi rakam verilir ve bunları ters sırayla söylemesi istenir. Dislektik bireyler genellikle işitsel ve görsel bellekte zorluk yaşadıkları için bu tür testlerde düşük performans gösterebilirler.
Disleksi teşhisi koyulurken akademik başarı testleri de dikkate alınır. Bireyin yaşıtlarına kıyasla okuma ve yazma becerilerinde geride olup olmadığı değerlendirilir. Örneğin, 10 yaşındaki bir çocuğun, 7 yaş seviyesinde okuma yapması disleksi belirtisi olabilir.
Son olarak, disleksi teşhisi konduktan sonra bireye özel bir eğitim planı hazırlanır. Çünkü disleksi, zekâ geriliğiyle ilgili değildir; doğru stratejiler ve destekleyici eğitim yöntemleriyle bireylerin okuma ve yazma becerilerini geliştirmeleri mümkündür. Bu nedenle, erken teşhis büyük önem taşır ve bireyin eğitim hayatında başarılı olabilmesi için gerekli desteklerin sağlanması mümkün kılar.


Uzman kadromuzla size en iyi ve en uygun ruh sağlığı hizmetini verebilmek amacıyla hem yüz yüze hem de online psikolojik danışma hizmeti sunmaktayız.
- Bahriye Üçok, Körfez Apartmanı, Doç. Dr. Bahriye Üçok Blv. No:1 /1 Kat:5 Da:14, 35600 Karşıyaka/İzmir
- +90 545 131 04 24
- destek@formalpsikoloji.com